26 Nisan 2014 Cumartesi

Kimin Olması Hiç Önemli Değil


















Son günlerde bir Cumhurbaşkanlığı konusu aldı başını gitti. Yok kim olacak, yok şu mu aday bu mu aday. Bir de şimdi diploma krizi çıktı. Üç yıllık mı, dört yıllık mı. 

Kimin Cumhurbaşkanı olacağı hiç umurumda bile değil. O olsa ne olur, bu olsa ne olur. Sanki birilerinin istediği olsa Türkiye uzay mekiği yapacak. Ha Ali Veli, ha Veli Ali.

Benim anlamadığım ilkokul mezununu milletvekili yapıyorsun, 

bir partinin genel başkanı yapıyorsun, 

o genel başkan başbakan oluyor, 

hiç bir vasıf nitelikleri aramıyorsun, 

iş Cumhurbaşkanlığına gelince, 

yok üniversite mezunu olacak, 

yok yabancı dil bilecek, yok bilmem ne olacak.

Bizim gibi ülkelerde Başbakanlar Cumhurbaşkanından çok daha etkili ve yetkili makama sahiptirler. 

Ülke adına her türlü anlaşmalara imza atarlar. 

Ülkede her türlü kararları alıp uygularlar. 

Ülkenin ekonomisini ve siyasetini belirlerler. 

Ülkenin anayasasını gerektiğinde yeniden yazarlar. 

Ülkenin ceza yasalarının nasıl olacağını belirleyip ona göre kanunlar çıkartırlar.

Yani bir ülkenin kaderini değiştirebilecek konumdadırlar.

Daha neler neler.

Bir ilkokul mezunu seçmenden oy alıp Başbakan olursa bunları yaptığında hiç kimsenin umurunda olmuyor. Ama meclisin çıkarmış olduğu yasaları sadece imzalayan bir Cumhurbaşkanının illa üniversite mezunu olması ve yabancı dil bilmesi gerektiğini söyleyip hop oturup hop kalkıyoruz.

Bunun sebebini aslında Cumhurbaşkanı bu niteliklere sahip olması gerektiği diye düzenleme yapanlara sormak gerekir. 

Akıllarınca ülkenin Cumhurbaşkanı bu niteliklere sahip olursa ülkenin imajı yükselecek.

Bir de Cumhurbaşkanını halk seçsin diye sandığa gidip oy verenler acaba hiç düşündüler mi, aday olanlar miting meydanlarında Cumhurbaşkanı olduğunda halka ne vaad edecekler diye.

İşin ilginci on birinci Cumhurbaşkanını halk seçsin diye oy verdikleri halde on birinci Cumhurbaşkanını neden meclis seçti diye kendilerine hiç sordular mı? 

Not : Karikatür Tan Oral'a aittir.

19 Nisan 2014 Cumartesi

Çoban











Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği (TÜDKİYEB) "Çoban Ulusal Meslek Standardı" adı altında bir rapor hazırlamış ve bu rapor resmi gazetede yayınlanmış.

Eğer bu rapor hayata geçirilebilirse bunda sonra çobanları aşağılayında görelim.

Bu rapora göre çoban, " iş sağlığı ve güvenliği ile çevreye ilişkin önlemleri alarak; kışın ağıl/ahırda, yazın merada sürüsünün beslenmesini sağlayan, sağlığını koruyan, bakım işlemlerini yürüten, sürüyü yönlendiren ve mesleki gelişim faaliyetlerine katılan nitelikli kişi" olarak tanımlanmış.

Ayrıca düzenlemeye göre, çobanlar, "bitki çeşitleri ve hayvan beslenmesine etkileri, hastalık durumunda hayvanlara uygun tedaviyi takip etme, hayvan besleme/yemleme, hayvan sağlığı ve hastalıkları, hayvanlara yönelik koruyucu bakım uygulamaları hakkında bilgi ve beceriye sahip olmaları'' gerekecek.

Çobanlar bunca nitelikli olmaları halinde, benim diyen nice üniversite mezunlarında daha çok bilgiye sahip olacağından, artık çobanlar benim oyum ile kendilerini bir takın kariyer sahibi olanlar ile bir mi derlerse şaşırmayın.

Bana göre, nice çobanların böylesi niteliklere sahip olmadan da o kişilerden çok daha değerliydi. Şimdi böylesi bir eğitim aldıklarında o kişilerin çobanların yanında artık hiçbir değeri kalmaz. Zaten bir yarışmaya katılan bir çobanın nice üniversite mezunlarından çok daha fazla genel kültür sahibi olduğunu kanıtlamıştı. İlk soruda elenen üniversite mezunlarına inat hiç umulmadık bir başarıya imza atan bir çoban bunu bize göstermişti.

Uzun lafın kısası, çoban diye küçük görüldüğü ve yapmış oldukları mesleği böylesi bir düzenlemeyle ciddiye alınmasını sağlamaya çalışan Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği bu çalışmalarında başarılı olur.

15 Nisan 2014 Salı

Kapatalım Gitsin
















Anayasa mahkemesinin son günlerde bir iki dosya hakkında vermiş olduğu kararlar üzerine bir milletvekili kararları beğenmeyip Anayasa Mahkemesi yetkilerini aştı, yetkilerini kısmak lazım dedi.

Bununla da yetinmeyip Anayasa mahkemesini kaldırmak lazım diye de bir öneri getirdi. Gerekçe olarak da şimdiye kadar topluma hiçbir yararı olmamıştır. Gereksiz mahkemedir diye de eklemiş.

Anayasa mahkemesi bugüne kadar bu milletvekilinin düşünceleri doğrultusunda vermiş olduğu karar verdiğinde her şey güllük gülistanlıktı, hatta anayasa mahkemesine övgüler üstüne övgüler diziliyordu.

Ama nedense anayasa mahkemesinin vermiş olduğu bir iki karar partisinin hoşuna gitmeyince kraldan çok kralcı kesilip böylesine uç demeçler vermekten kendini alıkoyamadı.

Şimdi birileri çıkıp da, bu parlamento;

Cumhuriyetin kuruluşundan beri halk için hiç bir şey yapmamıştır.

Seçilen insanlar hep kendi çıkarları doğrultusunda çalışmışlardır.

Halkın üzerinde daima bir baskı aracı olarak görev yapmıştır.

Milletvekili seçildikten sonra halka yabancılaşıp mal varlıklarında uzaya fırlar gibi bir artış olmuştur.

Ama halk yerin dibine girer gibi fakirleşmiştir.

Sanki bizden bir farkları varmış kendilerine dokunulmazlık zırhı yapıp, ne yaparlarsa yapsınlar asla hesabını vermiyorlar.

Vb.vb.vb. gibi daha nice söylemler sıralayıp. Bu parlamentoyu kapatalım gitsin.

Biz kendi anayasamızı yaparız, kendi kanunlarımızı çıkartırız, kendi ekonomimizi ayarlarız, kendi siyasetimi belirleyip dış dünya ile ilişkilerimizi düzenleriz derse bu sayın vekil acaba ne der.

Not: Karikatür, karikatürist Nezih Danyal’a aittir.

11 Nisan 2014 Cuma

"Kandırılmışım" Hadi Canım














Yeni bir moda çıktı son günlerde “kandırılmışım” oh ne güzel her türlü desteği ve propagandayı yap, sonra da beni kandırdılar deyip aklan.

“Yetmez ama evet” diyenlerin bazıları şimdi kandırılmışım diye röportaj vermeye başladılar. 

Halk diye tanımladığımız topluluğun içine giren sıradan yaşam süren bireyler, süslü püslü laflara kanıp süslü lafları söyleyen insanların peşinden gidip onları destekleyebilirler.

Ama kendilerine aydın payesi veren yazarlar veya bir akademik ünvanı olan bireylerin böylesi bir mazereti asla olmaz. Çünkü onlar ülkenin şu anki durumunun üzerinden analizler yapıp ileriyi görme gibi bir zorunluluğu var. Eğer ülkenin gidişatına bakıp beş, on, veya elli yıl sonra neler yaşanabileceğini göremiyorsan nerede kaldı senin yazarlığın, akademik misyonun ve aydın olman.

Günlük yaşayıp, günlük düşünen bir bireyden aydın falan olmaz. Olsa olsa aydıncık olur. Tıpkı soğan cücüğü gibi. 

Ne kadar basit değil mi, ülkenin siyasi ve ekonomik hayatı hakkında hiç düşünmeden birilerinin söylemlerine bakıp a ne kadar güzel konuşuyor, ne güzel şeyler vaadediyor deyip, kendi bilinçsizliğini başkalarının üstüne empoze ederek propaganda yaparak yanlış yönlendirme yap. Bir süre sonra da hiçbir şey olmamış gibi a beni kandırmışlar diyerek sorumluğundan sıyrılmaya çalış. 

İşin ilginci bu bizi kandırmışlar diye suçladıkları insanlarda başka bir kesim için bizi kandırmışlar diyorlar.  

Ne güzel değil mi, ülkenin siyasetinden, yazarından, aydınından herkes birbirini kandırıyor. Ve herkes birbirine kanıyor. 

Bu kadar keşmekeşliğin içinde halkımız da kandırılmış çok mu? 

Kandırılmanın bedelini kim ödüyor. Ben, sen, o, onlar, bunlar yani biz.