20 Şubat 2011 Pazar

Bekliyorum


Ölümü
Bekliyorum
Geldiğinde
İyi geceler
Demek
İçin

Ölümü
Bekliyorum
Geldiğinde
Günaydın
Demek
İçin

Ölümü
Bekliyorum
Geldiğinde
Beni
Göremediğinde
Yüzünün
Alacağı
Rengi
Görmek
İçin

8 Şubat 2011 Salı

Renkli Devrim

1990 yılından itibaren dünyada yeni bir akım başladı. Renkli devrimler. İlk önce  Avrupa’nın Balkan ülkelerinde başladı ve giderek de dört bir tarafa yayılmaya başladı.

Bunların kimilerine turuncu, kimine pembe kimine de beyaz gibi renk adları takıp halkın kendiliğinden gelen protesto ve giderekte isyana varan ama sonucunda yine emperyalistlerin ve karşı devrimcilerin başarıya ulaştığı eylemlerin adına devrim denmeye başlandı.

SSCB’nin dağılmasından sonra dünyada karşı devrimin kalesi olarak tek kalan ABD emperyalizmi yanına bir takım emperyalist ülkeleri de alıp dünyada istediği gibi at koşturmaya başladı.

Özgürlüğün ve demokrasinin sadece kendileri tarafından bilindiğini ve bu bildiklerini Pazar olarak seçtiği ülkelere de götürmek için uzun vadeli planlar yapmaya başladı.

Kimi ülkelere sermayesi ve kültürü ile girerken kimi ülkelere de o ülkede ki bir takım eylemleri sorun olarak gösterip bizzat emperyalizm çağının öncesinde olduğu gibi tankı, tüfeği ve topu ile girmeye başladı.



Devrim nedir?

Devrim, bir toplumu ileriye ve geriye götürmek için ülkede köklü bir değişiklik yaparak yönetimi ele geçirmektir. İleriye doğru götüren devrime sosyalist devrim, geriye doğru götüren devrime de gerici ve karşı devrim denir. Bu gerici ve karşı devrime faşizm de diyebilirsiniz.

Dünya siyasi olarak şu anda emperyalizm çağında olduğundan dolayı dünyanın hiçbir ülkesinde güçlü sosyalist ve komünist partilerin olmadığından, size özgürlüğü ve demokrasiyi den ben getiririm diyen emperyalistler tarafından “sözde devrim” yapılmaktadır.

Kendisine Pazar olarak seçtiği ülkelerin iktidarlarında bulunan insanlar eğer kendisine biraz sorun çıkarabilecek olan kişilerden oluşuyorsa, ajanlarını ve o ülkenin yerli işbirlikçilerini devreye sokarak renkli “devrimler” yapmaktadır. Bunda ulusal basın denen ve sözüm ona özgürlükçü köşe yazarlarını da çok iyi kullanma yöntemini bildiğinden dolayı da sadece basını bile kullansa sömüreceği ülkeden istediğini almaktadır. Bu konuda emperyalizmin hakkını vermek gerekiyor.

Balkan ülkelerini ele geçiren ABD ve AB emperyalizmi şimdi de Orta Doğuya yeni bir şekil vermek için Wikilis denen ne olduğu belli olmayan belgeleri dünya kamuoyuna sunup planını tek tek ortaya koymaya başladı.



O belgelerin hiç mi gerçek bir tarafı yoktu. Elbette vardı zaten komplo teorilerinde bir takım gerçeklik payı olmazsa o teori ne kaale alınır ne de başarıya ulaşır.

Afrika ülkelerini zaten çok önceden talan etmişti ve hala da talan etmeye devam ediyor. Kaynaklar kurumaya başladı ki dünyanın en zengin kaynakları olan Orta Doğuyu ele geçirmeye başladı şimdi.

Gözüne kestirdiği ülkeyi ele geçirmek için yine kendi ülkesinin yoksul insanlarını kullanmaya başladı. Bu çok daha kolay ve zahmetsiz bir yoldur. Doldur boşalt sistemi ile zaten yönetimden memnun olmayan yoksul insanları bir takım can alıcı sloganlar ile sokağa dök, kendi gibi olanları öldürsünler bir süre sonra da size özgürlük ve demokrasi vereceğim diye sokaktaki insanların önlerine hoşlarına gidecek bir takım vaadler ve sözler ver yönetimi ele geçir. Irak’ta yaptığı gövde gösterisinde çok büyük kayıplar verdiği için artık her ülkeye kendi askerini biraz zor gönderirler. Hem yeni geliştirilen bu yöntem çok daha garantili. Gerçi daha önce de bu tip yöntemleri kullanıyorlardı (Romanya gibi) ama bu yöntemde ipin ucunu elinden kaçırma gibi bir riskte var. Yerli işbirlikçilerini iyi seçersen başarılı olmama gibi bir sorunda yok aslında. Böylece emperyalizmin kendi askeri de ölmez ve çok da fazla zahmet çekmeden ülkede kendi yönetimini kurduktan sonra gelsin paralar.

Tunus’da Fas’da sessiz sedasız ülke yönetimini al aşağı ederken, Mısır’da öyle kolay olmayacağını çok öncelerden tahmin eden emperyalizm. Ajanlarının ve yerli işbirlikçilerinin sayesinde bir hafta gibi çok kısa bir zamanda yine istediğini almış gözüküyor.


Bizim ülkemizin ulusal basını bile devrim devrim diye bas bas bağırması nedendir. Devrimin ne olduğunu bilmediklerinden değil elbette, verilen görev öyleydi ve üzerilerine düşen görevi de çok iyi yaptılar. Hele Mısır’dan yaptıkları canlı canlı görüntülerle meydanlarda toplanan ve ne yaptığını bilmeyen bir çoğunluğun görüntülerini bizlere seyrettirerek.

Devrim denen ne olduğu belli olmayan (aslında belli) bir hareketlenmede yine iki karşı devrimci diye adlandırabileceğimiz insanlar bir araya gelip onca insanın canına kıydıktan sonra yine kendi aralarında sanki hiçbir şey olmamış gibi bir anlaşmaya vardılar.

Ve biz de buna devrim diyeceğiz öylemi.

Devrimcisi olmayan bir devrim olur mu?

Ya da yetmez ama bu kadar devrim yeterlimi diyeceğiz.