19 Aralık 2010 Pazar

Siz Hiç Bedeninizi Siper Ettiniz Mi?

Siz hiç aralık ayında kar yağarken açık havada sıcaktan soyundunuz mu?

Sizin hiç bulunduğunuz mekanın tavanı ve duvarları Hilti duvar kırıcısıyla yıkıldı mı?

Sizin hiç o kırılan duvarların arasından üzerinize kimyasal gazlar atıldı mı?

Sizin hiç üzerinize benzin dökülerek bedeniniz ateşe verildi mi?

Siz hiç uzun namlulu silahlara karşı şeker ve un çuvallarından barikat kurdunuz mu?



Sizin üzerinize hiç on beş metreden uzun namlulu silahlarla ateş edildi mi?

Sizin hiçbir arkadaşınız bedenini size siper etti mi?

Siz hiç o arkadaşınız yere düştükten sonra, arkanızdaki arkadaşınıza bedeninizi siper ettiniz mi?

Sizin hiç 10 metre yükseğinizden Skorzy helikopteri uçtu mu?

Siz hiç binlerce askerin oluşturduğu koridordan geçerken vücudunuza yüzlerce kalas darbesi yediniz mi?

Sizin elleriniz kangren olsun diye plastik kelepçeleri sonuna kadar sıkıp saatlerce bekletildiniz mi?

Siz hiç elleriniz kelepçeli saatlerce bekletilirken yağan kar içeriye girsin diye camları açılan cezaevi ring aracında bekletildiniz mi?



Siz hiç yüzünüz kan revan içinde başka cezaevine nakliniz yapılırken gideceğiniz yere kadar ring arabasının içinde kalaslarla dövüldünüz mü?

Siz hiç nakliniz yapıldığı cezaevinden girer girmez elbiseleriniz yırtılıp çırılçıplak soydurulup her türlü işkenceye maruz kaldınız mı?

Siz hiç jop ile tecavüze uğradınız mı?

Siz hiç hücrenize giderken yol boyunca demir çubuk ve kalaslarla dövüldünüz mü?

Siz hiç atılan gazlardan ve işkencelerden dolayı geriye dönüşü olmayan hastalıklara yakalandınız mı?

Bu soruları o kadar çok çoğaltabiliriz ki, hiç biri de hayal ürünü olmayan birebir bir yaşanan gerçeğin ta kendisidir.

Evet bu gün 19 Aralık,  2000’nin 19 Aralığında  adının “Hayata Dönüş” olduğu ama aslında “Hayata Veda” olan 20 ayrı cezaevinde eş zamanlı yapılan katliamın yıldönümüdür.





Bundan önce de birkaç defa yazdım bu konu üzerine, şimdi öyle uzun uzun çok şeyler yazacak değilim. Yukarıdaki soruları okuyan herkes o yaşanan 4 günün nasıl bir cehennem olduğunu ve o cehennemi yaşayanları anlayacaklardır. Anlamak istemeyenler zaten şimdiye kadar anlamadılar. Onlar için devlete karşı gelen insanların sonları böyle olur, gerisi hoştur.

Bedenlerinden başka karşı koyabilecekleri bir şey olmamasına ve dört duvar arasından buhar olup kaçamayacaklarına rağmen başka bir ülkenin ordusu ile savaşıyormuş gibi planlar yapıp, özel komando tugayının binlerce askeriyle böylesi bir operasyon yapmanın adı zaten operasyon değil, katliam provasıdır. Nitekim de öyle oldu.

Operasyon bittikten sonra biz bu planın üzerinde bir yıldan beri çalışıyorduk diye açıklamalar yaparken. Bir taraftan da biz bu kadar ölü hesaplamamıştık çok daha fazla ölü bekliyorduk diyerek öldürdükleri 32 kişi ve yaraladıkları yüzlerce kişiyi az bulup sevindiler.

İşin en ilginç yönü de katliamdan sağ kurtulan insanlara adeta neden ölmediniz der gibi sadece Ümraniye E tipi cezaevinde ki, tutuklu ve hükümlü bulunan 398 kişiye,
adam öldürmek,
patlayıcı madde bulundurmak,
güvenlik güçlerine karşı cezaevi içinde barikat kurmak,
devlete isyan etmek,
devlet malına zarar vermek
gibi maddelerden iddianame hazırlanarak idamla yargılanmaktan dava açıldı. Açılan dava hala devam etmektedir.



Daha sonra 2 asker, 32 tutuklu ve hükümlünün öldüğüne dair Adli Tıbbın  vermiş olduğu raporda ölen her insanın uzun namlulu silahlarla öldüğü ve bunları operasyonu yapan askerlerin öldürdüğü bizzat devlet kurumunun vermiş olduğu raporla da kanıtlandı.

Dedim ya daha önce uzun uzun yazmıştım, şimdi o kadar uzatmayacağım. Zaten pek de ilgi çekmiyor. Ama bugün 19 Aralık olunca şöyle bir iki kelime etmeden de geçemedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder